ÇGD Genel Başkanı Ahmet Abakay’ın, AB komisyonu tarafından düzenlenen 6 Mayıs 2011 günü Brüksel’de yapılan, “Batı Balkanlarda ve Türkiye’de Medya ve ifade Özgürlüğü” konulu konferansta yaptığı konuşma.
“Sayın yöneticiler, değerli meslektaşlarım,
Ben Türkiye’den katılıyorum. Çağdaş Gazeteciler Derneğinin Genel Başkanıyım.
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğü ağır baskı altındadır. Bu baskı 8 yıldır tırmanarak devam etmektedir.
Bu baskılar8 yıldan beri ülkeyi yöneten muhafazakâr Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin ve Başbakan’ın tutumundan ve uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de darbe teşebbüsü nedeniyle devam eden Ergenekon adı verilen bir dava vardır. Bu dava amacından çıktı, iktidarı, başbakanı eleştiren gazeteci yazarların susturulmasının bir aracı haline geldi.
Türkiye’de halen 67 gazeteci cezaevindedir. Bazılarının tutukluluğu 3 yıla yaklaşmıştır.
Bu tutuklu gazetecilerinin tümünün ortak özelliği iktidara muhalif görüşleri taşımalarıdır.
Cezaevinde olmayan başka gazeteci yazarlar için 2000’den fazla dava mahkemelerde devam etmektedir.
Son olarak iki ay önce iki gazeteci daha tutuklandı. Bunlardan birisi uluslararası cesaret ödülü alan gazeteci Nedim Şener diğeri gazeteci Ahmet Şık.
Nedim Şener İstanbul’da öldürülen Ermeni gazeteci arkadaşımız Hrant Dink’in cinayetinde bazı Emniyet görevlilerinin, cinayeti işleyenleri koruduklarını belgeleyen haberler ve kitap yazdı. Hedef oldu.
Gazeteci Ahmet Şık ise, hükümeti destekleyen İslami bir cemaatin liderini (Fetullah Gülen) eleştiren kitap yazmaktaydı. Kitabı daha basılmadan taslağına el konuldu, basılmayan kitap yasaklandı.
Türkiye Başbakanı bütün bunları doğal karışılıyor.15 gün kadar önce Strazburg’da (AKPM) yaptığı konuşmada, Türkiye’deki tutuklu gazetecileri haksız şekilde suçladı ve bunların terörle ilişkili kişiler olduğunu söyledi. Bu doğru değil. 67 tutuklunun tümü gazetecidir. Başbakan aynı konuşmasında, kitabı bomba olarak değerlendirdi, yayınlanmadan yasaklanan kitabı, bomba malzemesi olarak kabul etti.
Türkiye’de Azadiya Welat adlı Kürtçe gazete yayınlanmaktadır. Bu gazetenin yöneticisi ve yazarı Vedat Kurşun yazıları nedeniyle 166 yıl hapis Cezasına mahkum edilmiştir. Aynı gazetenin bir başka yazarı Emine Demir’e 133 yıl hapis cezası verilmiştir.
Avrupa Birliğinin tutumuna bir eleştirim olacak. AB özellikle son iki aydan beri Türkiye’deki gazeteci ve yazarlara yönelik tutuklamalara karşı açık tutum alıyor. Eleştiriyor. Bu doğrudur ve gereklidir. Ancak aynı zamanda Geç kalmış bir tepkidir. Ben bu tutum için “Günaydın “ demek istiyorum.
Medya ve medya çalışanları üzerindeki baskılar Türkiye’de 8 yıldır kademeli olarak sürekli uygulandı.
Örneğin, Başbakan Erdoğan, 7 Kasım 2008 tarihinde partisinin mitinginde, kendisini ve hükümeti eleştiren gazeteler için “bu gazeteleri almayın evinize sokmayın” diyerek kampanya başlattı.
26 Şubat 2010 da Başbakan medya patronlarına televizyondan seslendi. Kendisini ve hükümeti eleştiren yazarların işlerine son verilmesini istedi. “bu yazarları gazete ve televizyonlarınızdan atın, bizim dükkânda sana yer yok deyin” dedi.
Etkili Muhalif televizyon ve gazete gruplarına maliye bakanlığının vergi müfettişleri gönderilerek astronomik ağır vergi cezalar verildi.
Bu gazeteler ve televizyon sahipleri ve yönetimleri bu ağır baskılara dayanamadı. Bazı yazarların ve yöneticilerin görevlerine son verildi. Muhalefet etmemeleri, yazılarını yumuşatmaları istendi. Bu da yetmedi. Bir hafta önce önemli tiraja sahip milliyet ve vatan gazeteleri satıldı el değiştirdi.
Yasadışı telefon dinlemeleri iktidarın bilgisi ve denetimi altında devam ediyor. Tüm gazeteciler dinlendiklerini biliyorlar. Eleştirilere rağmen iktidar bu konuda önlem almıyor.
Yani iktidar baskıları sistematik şekilde 8 yıldır sürekli devam etti.
Korku iklimi yaratıldı. Bu da sonunda oto sansür e yol açtı.
Türkiye’de iktidardan yana olmayan gazeteciler, yazarlar artık korkuyorlar. Bunu açıkça yazıyorlar. Özgür yazı yazamıyorlar.
8 yıl süresince tırmandırılan gazeteciler ve medya üzerindeki baskılara AB kurum olarak karşı çıkmadı, açık olmadı. çifte standart uyguladı. Biz gazeteciler ve gazeteci örgütleri 8 yıldır baskılara karşı çığlık atıyoruz, direniyoruz. Ama bu sesimizi duyuramadık. Ama AB sadece 6 aylık ilerleme raporlarında, Türkiye’deki gelişmeler takdir edildi, medyaya yapılan baskılar ayrıntı, küçük işler olarak kabul edildi.
AB’nin bu tutumu hükümete, belirttiğim baskılar için cesaret verdi. AB’nin desteğinin arkasında olduğunu gören Başbakan Erdoğan ve hükümeti, baskılarına hız verdi.
Türkiye’de bir söz vardır. Çifte standardı, oportünizmi anlatan bir söz. “tavşana kaç, tazıya(ya da kurda) tut” denir.
AB medyaya baskılar sürecinde bunu yaptı. Hükümete” tut” dedi, Basına da “kaç “ dedi.
AB Türkiye’de demokrasiyi, demokratik kamuoyunu değil, demokrasiye aykırı tutum içinde olan hükümeti destekledi.
Bu durum Türkiye’deki demokratik kamuoyunun gözünden kaçmadı. 8 yıl önce Türkiye’de AB’yi destekleyenlerin oranı yüzde 75’lerde iken bugün yüzde 35’lere düştüğü görülüyor.
Korku iklimine bir başka örnek vereyim. Hükümet yanlısı Zaman gazetesinde köşe yazarlığı yapan Andre Finkel adlı yazar, gazetecilere yapılan baskıları ve başbakanı eleştirdiği için geçen ay gazeteden kovuldu.
Bugün Türkiye’deki tutuklu gazeteciler, normal mahkemelerde değil, darbe dönemlerinde görülen özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyorlar.
8 yıllık hükümet bu mahkemelerden rahatsız değil.
Tutuklu gazetecilerin yarısından fazlası, terörle mücadele yasası adı verilen, bu hükümet döneminde 2006 yılında ağırlaştırılan anti-demokratik bir yasa ile yargılanmaktalar. Hükümet bu durumdan rahatsız değil.
Türkiye’de biz “normal” gazetecilik yapmak istiyoruz. Ama bizi “cesur gazeteci” olmaya zorluyorlar.
Başbakan Erdoğan sadece medyaya değil, kültür sanata da baskı yapıyor. Ermenistan sınırına yakın vilayet olan Kars’ta bir heykeltıraşın yaptığı “insanlık anıtı “ adı verilen, Türk –Ermeni kardeşliğini anlatan heykel başbakan’ın açık emri ile yıkılmaya başlandı.
Her şeye rağmen iyi bir şekilde bitireyim
Bugün Türkiye’de sayısı azalmakta olsa da iktidarın baskılarına karşı direnen, medya özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, evrensel basın ilkelerini savunan gazeteciler, gazeteci örgütleri vardır ve mücadelesini sürdürecektir,
Dayanışma içinde olacağımıza da inanıyorum.